Kıştı...
Biri uzun boylu, kalıbın adolgun ve sarışın, diğeri kısa boylu, esmer iki öğrenci, ellerinde birer defter uzun yoldan aşağı iniyorlardı. Aşağı indikleri bu yol, onları her sabah alıp okullarına götürürdü. Biri mühendislik, öbürü öğretmenlik okuyordu. Doğdukları ilk günden beri hiç ayrılmamışlardı. Birinin adı Murat, diğerinin adı ise Gökhandı...
Birbirlerini ilk ne zaman tanıdıklarını hatırlamıyorlardı. Onlar kendilerini bildiler bileli hep beraberdiler, hiç ayrılmamışlardı. Birlikte ağladıkları çok gün, beraber güldükleri sayısız an olmuştu. Ama ne kederle umut kesip ayrı düşmüşler, ne sevinçle şımarıp birbirlerine burun kıvırmışlardı. Onlar için en büyük mutluluk, yanyana olmaktı...
Şimdi bu iki çocukluk arkadaşı, kar her yeri bembeyaz bir örtüyle gizlerken yürüyorlar, farkında olmadan ayak seslerini birbirlerine uydurarak ortaya güzel bir beste çıkarıyorlardı. Bir süre böyle yürüdükten sonra Murat sordu:
- Gökhan! Hayırdır durgunsun?
Gökhan ellerini üzerindeki kalın montun cebine sokmuştu. Murat bu soruyu sorunca bir sigara çıkarttı ve yaktı. Cevap verdi:
- Tuğçeyi düşünüyorum.
Murat bunu duyunca Gökhanı teselli etmek zorunda hissetti kendisini. Nasıl olsa kan kardeşi, can kardeşi üzülüyordu ve murat buna razı olamazdı. Murat konuşmaya başladı:
- Neden böyle üzülüyorsun ki? Eğer seni üzüyorsa zaten sevmenin bir anlamı yoktur. İnsan neden sever? Mutlu olmak ve mutlu etmek için. Sen mutlu olmuyorsun, mutlu da etmiyorsun. O hâlde senin sevgin gereksiz ve boşunadır. Ben senin yerinde olsam derhâl bu mânâsız sevgiden vazgeçerdim. Sen neden hâlâ peşinde koşuyorsun bu anlamsız aşkın?
Gökhan, sağ eli sigara içtiği için soğuktan kızarmış olduğu hâlde cevap verdi:
- Aşkı boşvermeyi sağlayan bir ilaç buldun mu?
- Bu, insanın iradesine bağlıdır. İradenle her zorluğu yenersin. Aşk dediğin şey de ne oluyormuş? Alt tarafı bir kıza duyulan biraz abartılmış his. Bunda üzülecek ne var? Koca dünyada bir tane mi kız var?
- Dünyadaki kızlarla ilgilenmiyorum ben. Çünkü Tuğçe benim için onlardan herhangi birisi değil, sevdiğimdir.
- Ben böyle şeylere inanmıyorum. İnsan iradesiyle bütün hayatını yönetebilir. Sen aşk acısı çekmeye devam et... Ben senin gibi karamsarlığa düşüp böyle boş şeylerden kendimi uzak tutacağım için çok mutluyum.
Gökhan bunları söyleyen Murata bakıp gülümsedi ve içinden "inşallah senin aşık olduğunu da . görürüm" dedi.
Biraz sonra minibüslerine bindiler ve kampüs öğrencilerine has hâlleriyle okullarına doğru yol almaya başladılar.
* * *
Mezuniyet günü gelip çatmıştı. Bütün son sınıflarda tarifsiz bir mutluluk vardı. Hepsi çok seviniyor, yanlarına gelen sevdikleriyle de bu mutlu günü paylaşıyorlardı. Gökhan ve Murat a bu mezuniyet töreninde hazırdılar. Belki onların bişr seveni gelmemişti ama, onlar zaten birbirlerine yetmeyi öğrendiler.
Biraz sonra Gökhan, Muratın yanında olmadığını ve çoktandır görmediğini fark etti. Kalabalık mezuniyet balosu arasında Muratı arıyordu. Uzun süre aramasına rağmen bulamadı. Diğer arkadaşlarıyla üstün körü eğlenmesine bakarken gözleriyle devamlı Muratı kolluyordu. Neredeyse 2 saattir görmemişti. Bu çocuk nereye giderdi?
Nihayet balo bitmişti. Gökhan, hâlâ Muratı görememişti. Herhalde arkadaşlarıyla farklı bir yere gitmiş olacaktı. Belki de eve gelmişti bile...
Balo dağıldı, herkes evine giderken balonun yapıldığı büyük salonun arkasından bir kız çığlığı yükseldi. Herkes o tarafa koştu. Gökhanda merak edip gitti. Bir öğrenci kendisini ağaca asmıştı. Gökhan yaklaşınca bunun Murat olduğunu gördü.
Gökhanın yüreği parçalanmıştı ama her zamanki soğukkanlılığını elden bırakmadı. Muratın cansız bedeninin yanına yaklaştı. Belindeki kemerin arasında bir kâğıt vardı. Gökhan bu kâğıdı alıp açtı. Kâğıttakileri okuyunca soğukkanlılığını korumak istese de gözyaşlarını tutamadı:
"Kardeşim Gökhan! Sen haklıymışsın... Aşk acısına dayanılmıyor! Hele de sevdiğin kız kan kardeşinin, can kardeşinin aşkıysa..."